18 Kasım 2010 Perşembe

Gerçekten hayatın tadını çıkarabilir miyiz?



İçinde 40 yolcusu olan bir otobüsün şoförü olduğunuzu düşünün. Ama bu öyle bir otobüs ki, her yolcunun ayağının altında da bir fren var. Hadi bakalım sürün otobüsünüzü!
Bir müddet sonra bir yol ayrımına gliyorsunuz ve tam dönecekken acı bir fren!Yolculardan biri fren yaptığını söylüyor ve sizin istediğiniz yöne değil de, öbür yöne gitmenizi söylüyor. Önünüzde üç seçenek var:

  1. Yolcuyu ikna edip istediğiniz yola gitmek,
  2. İster istemez yolcunun istediği yöne gitmek,
  3. Otobüsü terkedip yaya olarak istediğiniz yola devam etmek.

Hadi diyelim yukarıdaki  iki şıktan biri oldu ve yolunuza devam ediyorsunuz. Tam hızınızı almış, yola koyulmuşken  „Caaaartttt!“ bir fren daha. Bu kez başka bir yolcu çişinin geldiğini, onun için frene bastığını söylüyor…

Ve 40 yolcu, kırk fren! Ulaşabilir misiniz hedefinize?

Aynı şey hayatımızda yok mu? Mutlu olmamamız için o kadar çok fren var ki; yasalar, gelenekler, değiştirilmiş din vs. bir de bu yetmemiş gibi kendi vicdanımız, kurallarımız, sorumluluk duyduğumuz ailemiz, çocuklarımız, bize emanet edilmiş işimiz…

Gerçekten tüm bunlara rağmen “Hayat kısa. Herşeye kafayı takmadan mutlu olup hayatımızı yaşayalım” diyebiliyor muyuz? Hayatın kısa hem de çok kısa olduğunu bildiğim halde ben diyemiyorum. Ya yolcuların ayaklarının altındaki frenleri kaldırsınlar, ya da azletsinler beni şoförlükten.

Gladbeck, 11.04.07

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder