17 Kasım 2010 Çarşamba

BAŞÖRTÜSÜ


(Almanya’daki okullardan birindeki  öğrencilerimden biri, başörtüsü taktığı için, okulda öğrencilerin yanında bazı öğretmenler tarafından da dışlanmasının artık yalnız söz sınırlarını aşarak eyleme de dönüştüğünü, bu sebepten haksız olarak kendisine kötü notlar verildiğini belirterek, benden ailesiyle görüşerek başını açmasına izin vermeleri için, onları ikna etmemi rica etti. Aile, bu hususta kendileriyle görüşme isteğimi geri çevirdi. Öğrencime aşağıdaki yazıyı E-POSTA olarak gönderdim:)

Merhaba ….,

oraya gelmek istememin sebebi, annene ve babana dinimizinin bize emirlerini doğrudan kaynağı olan Kur'an'dan almadığımız, işin kolayına kaçtığımız için, bazılarının din adına nasıl bizimle oynadıklarını, Kur'an'ı kaynak olarak en azından ailene göstermekti. İslam'ın dünya çapında saldırıya uğradığı bir süreçte yaşıyoruz; bilmeden de üstelik bu saldırının aleti, körükleyici durumuna düşüyoruz, yani kaş yapayım derken göz çıkarıyoruz. Kur’an bu hususta bizi  tam bundan 1400 yıl önce uyarmış. Kur’an bu konuda sık sık okunup anlaşılmak için geldiğini söylüyor, ama insanların bunu yapmadığından serzenişte bulunuyor:
"Andolsun ki, biz Kur'an'ı öğüt ve ibret için kolaylaştırdık. Fakat düşünen mi var?!''
(KAMER SURESİ 17., 22.,32.,40., ayetler)
'Biz bu Kur'an'ı sana zahmet çekesin, bedbaht olasın diye indirmedik; Saygıyla ürperene bir hatırlatma olsun diye indirdik.''
(TAHA SURESİ 1. ve 2. ayetler) 

„Kur’an’ı iyice okuyup düşünmüyorlar mı?“
(NİSA SURESİ 82. ayet)

Müslümanların düştüğü en büyük hatalardan biri, Kur'an'da defalarca insanlara ''İyiye barışa yönelik işler yapmaları, kul hakkı yememeleri, yalancı şahitlik yapmamaları,  adaletli olmaları'', daha bunun gibi yüzlerce şey  öğütlendiği, emredildiği  halde, Müslüman olduğunu söyleyen insanlar bunu bırakıp yoruma açık az sayıda ayetin peşine düşerek, onu da ayetin esprisine uygun olmadan açıklayarak, İslamiyet'i o ayetlerle özdeşleştiriyorlar. Yine bunun böyle olacağını Kur’an bize 1400 yıl önceden haber veriyor:

Kitap’ı sana indiren odur: Onun ayetlerinden bir kısmı muhkemlerdir[1] ki; onlar Kitap’ın anasıdır. Diğer ayetlerse müteşâbihlerdir[2]. Şu var ki, kalplerinde bir eğrilik ve bozukluk bulunanlar, fitne aramak, onun yorumuna öncelik tanımak için Kitap’ın sadece müteşâbih kısmının ardına düşer, Onun tevilini[3] ise bir Allah bilir, bir de ilimde derinleşmiş olanlar. Bunlar, „Ona inandık, hepsi rabbimizin katındandır“ derler. Gönül ve akıl sahiplerinden başkası gereğince düşünemez.“
(ÂLİ İMRAN SURESİ 7. ayet)
Muhkem ayetlere örnek olarak „domuz eti yememeyi, yoksula yardım etmeyi, Allah’a ve ahiret gününe inanma“yı verebiliriz. Bunlar tartışmasız, ayetlerdir. İşte burada şimdi iki müteşâbih ayeti göstereceğim ki, Kur’an’ın uyardığı gibi, gerçekten de İslam’da fitne yaratmak isteyenler, bu ayetlerin peşinde koşuyorlar ve bu ayetin tevilini istedikleri gibi yapıyorlar; böylece İslam alemi içinde fırtınalar yaratıyorlar. İslam’ı kötülemek isteyenler de, bu ayetleri İslam’da fitne yaratanların yorumlarını delil göstererek,  İslam’ı yıpratmak için, kendi pis  emellerine alet ediyorlar. „İslam dininde kadının giyimi“ ile ilgili iki ayeti bu duruma örnek olarak vereceğim. Eğer Nûr Suresi’nin 60. ayetini de Nûr Suresi’nin 31. ayetinin açıklaması olarak kabul edersek, tüm Kur’an’da bu hususta üçüncü bir ayet yok. Kur’an’da bazı ayetlerin muhkem olmalarına rağmen, yani herhangi bir yoruma meydan bırakmayacak şekilde açık açık, tekrar tekrar vurgulandığı düşünülürse, kadının giyimiyle ilgili yalnız ve yalnız bu iki ayetin bulunması aslında o kadar düşündürücü ki…

İşte bu iki ayet:
„Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle, dış giysilerini üzerlerine alsınlar. Tanınınıp incinmemeleri için bu daha uygun bir yoldur. Allah Gafûrdur[4], Rahîmdir[5]
(AHZÂB SURESİ 59. ayet)

„Mümin erkeklere söyle: Bakışlarını yere indirsinler. Irzlarını/bellerini korusunlar. Bu onlar için daha arındırıcıdır. Kuşkusuz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdardır.
Mümin kadınlara da söyle: Bakışlarını yere indirsinler. Irzlarını/eteklerini korusunlar. Süslerini/zînetlerini, görünen kısımlar müstesna açmasınlar. Örtülerini/başörtülerini göğüs yırtmaçlarının üzerine vursunlar. Süslerini şu kişilerden başkasına göstermesinler: Kocaları yahut babaları yahut kocalarının babaları […]
NÛR SURESİ 30. ve 31. ayetler)
Dikkat edilirse, İslam aleminde bu ikisi en çok tartışılan iki konu; kadınların dışarı çıkarken giyimleri ve başörtüsü. Bu ayete dayanarak, İslam dünyası içinde Kur’an’ı ya hiç okumamış, Kur’an’ı yalnız kulaktan duyma yorumlarla tanıyan ya da Kur’an’ın yorumunu yapamayacak kadar düşünme yeteneğine ulaşamamış  „ilimde derinleşmiş olan, gönül ve akıl sahibi“ olmayan kişiler, farkında olmadan kaş yapayım derken göz çıkarıyor ve bunun sonucunda kraldan çok kralcı davranarak adeta „vur deyince öldür“ deyimine uyan bir şekilde kadınları çarşaf içine sokuyor, ya da tepeden tırnağa kadar hiçbir İslam esprisine uymayan, sağlık kurallarına aykırı, şekilsiz varlıklar haline sokuyorlar. Bunu da Müslüman olmanın sanki en büyük şartıymış gibi göstererek, böyle olmayanları adeta „kafirlikle“ suçlayorlar. İslam’ın düşmanları da bu görüşü aynen alarak, İslam dinini hedef  tahtası haline getiriyor, İslam dinine nefretlerini kusuyorlar.

İşte Allah’a sığınarak bu iki ayetin tevilini yapacağım:

Ahzâb Suresi 59. ayeti dikkatli okuduğumuzda ortaya çıkan emir şu:

  1. Müslüman kadının incinmemesi,
  2. Bunun için de dış giysilerini üzerlerine almalarının uygun yollardan sadece biri olduğu.

Ayetin geldiği devirde kadınların erkekler tarafından inciltiklerini artık tarihi bir gerçek olarak biliyoruz; zaten öyle olmasaydı, Kur’an „inciltilme“ terimini kullanmazdı. Müslüman kadınların dışarı çıkarken, dış giyisilerini üzerlerine almak suretiyle tanınarak inciltilmemeleri o zaman için uygun bir yoldu; o zaman için  diyorum, çünkü ayette açık açık „Ey  Peygamber! Eşlerine ve kızlarına“ diye başlayan ayetin gelişinden bu güne Hz. Muhammed’in eşlerinden ve kızlarından hiçbiri hayatta değil. Demek ki bu o zaman için uygun bir yoldu. Ama ayetin bize esas vermek istediği şey: „Müslüman kadının inciltilmesinin engellenmesi“  Şimdi Avrupa’da olsun Türkiye’de olsun giyimlerinin İslamî giyim tarzına olduğuna inanarak –bu giyim tarzın ne dereceye kadar İslamî olduğu da apayrı bir konu -  giyinen Müslüman kadınlar, böyle giyindikleri için inciltilmiyorlar mı? Horlanmıyorlar mı? Hakları bu sebeple gasp edilmiyor mu? O halde, Kur’an’ın bu ayetle bize vermek istediği „kadının incinmemesi„ gerektiği espriyi anlayarak hareket etmek gerekmez mi? Eğer Müslüman kadın giysisi sebebiyle inciniyorsa, o zaman onun incinmesine sebep olan giysi şeklini bir kenara bırakması olan diğer uygun bir yolun tutulması gerekir.

Daha sonra gelen Nûr Suresi’ndeki kadının giyimi ile ilgili 31. ayet öne sürülürken, onun bir öncesi olan 30. ayet göz ardı ediliyor. Oysa bu iki ayetin her ikisi de mânâ bakımından aynı 30. ayet ahlâklı bir toplum için, bu toplumun gerekli olan iki üyesi olan erkek ve kadın, aynı hususta ayrı ayrı uyarılıyor. Hatta önce erkek uyarılıyor. Ama ayetin bu manası unutuluyor ve içindeki yalnız ve yalnız bir kelime cımbızla çekilerek kadın + başörtüsü = Müslüman kadın haline getiriliyor. Bu ayetin manası da yalnız kadının başörtüsü takması gerektiği emrine indiriliyor. Üstelik işin ilginç yanı Türkçe’ye çoğunlukla „başörtüsü“ olarak çevrisi yapılan bu kelimenin [Arapçadan doğrudan Almancaya çevrilen ayetlerde “başörtüsü” olarak değil de “Tücher[6] yani yünden, kıldan, pamuktan yapılmış tüm kumaş ya da beze verilen genel örtünme maddesi veya Hartmut Bobzin’in çevrisinde “Schal[7] yani boyun atkısı olarak verilmesi.  Türkçede bu kelimenin][8] Arapça’da aynı zamanda „örtü“ anlamında kullanıldığı da gizleniyor, çünkü örtü anlamına geldiği anda bu omuzlara da alınabilir ve başörtüsü olarak dayatılamaz. Ayette esas anlatılmak istenen, örtü ya da başörtüsü anlamına gelen bu şeyin uclarının göğüs yırtmaçlarının üstüne vurulması; yani istenen göğüslerin kapatılması. 30. ayeti okumaya devam ettiğimiz zaman ayette, kadınlardan süslerini alenen göstermemeleri isteniyor.[9] Bu ayeti yorumlayanlar, kadının saçını, gerdanını, güzelliğini süs olarak görüyor ve buna dayanarak da kadınlardan kendilerini Kur’an’da bu ayette belirtilen kişiler dışında başkalarına göstermemesi gerektigini savunuyor, bunu gerçekleştirmek için de, kadını rızaları olsun ya da olmasın, yüzü ve elleri gözüken kısımları kapanacak şekilde kapanmaya, hatta daha ileri giderek, yüzlerini de peçe gerisinde bırakan çarşaflara sokmayı Kur’an’ın bir emri olarak yorumluyorlar. Kur’an gerçekten kadınların böyle giyinmelerini isteseydi, bunu doğrudan doğruya muhkem bir ayet olarak, hiç yoruma mahal vermeyecek bir şekilde yapamaz mıydı? Neden yapmamış? Biliyoruz ki müteşâbih ayetlerin kendileri aynen kaldıkları halde, tevilleri zamandan zamana değişebilir. Zaten Kur’an’ın mucizevi yanlarından biri de bu müteşâbih ayetler degil midir? Böyle ayetler manaları anlaşılmadan, dar kalıplar içinde tüm gelecek zamanları da ipotek altına alan yorumlar haline getirildiğinde, Kur’an’ın bu mucizevi kısmı ebediyyen karanlığa atılmış olmaz mı?

            Sevgili Öğrencim, tüm bunların sonunda ailene şunları da söyleyecektim: Eğer İslâmı bu şekilde görüyor ve  inancınızı yaşamak istiyorsanız, o zaman Kur’an bu hususta da size Enfal Suresi’nin 72. ayetinde yol göstermiş:
„[…] İman edip de hicret etmeyenlere gelince, hicret edecekleri vakte kadar sizin onları korumanız gerekmiyor. Ama sizden dinde yardım isterlerse, sizinle aralarında antlaşma bulunan bir topluluk aleyhinde olmamak üzere, kendilerine yardım etmeniz gerekir. Allah yapmakta olduklarınızı iyice görmektedir.“
(ENFÂL SURESİ 72. ayet)
 
Burada anlatılan böyle bir durumda bulunan kişi ya da kişilerin, o ülkeden İslam ülkelerinin birine hicret yani göç etmesi gerektiğidir.  Bunun yapılmaması durumunda, o ülkede kalanlar, İslam ülkelerinden yardım istediklerinde, İslam ülkelerini bunlara yardımda bulunmakla vacip kılınmışlardır, ama o ülkenin şartlarına böyle bir yardım uymuyorsa, o zaman onların yardım istekleri geri çevrilir. Bundan çıkarılması gereken yorum, bir Müslümanın göçme olanağı olmasına rağmen kendi arzusuyla o ülkede kalması durumunda, o ülkeye uyması gerektiği sonucu çıkar.  Şimdi Avrupa ülkelerinde yaşayan Müslümanların eğer dinlerinin gereğine inandıkları şeyleri yapmaları engelleniyorsa, onlara iki seçim yolu kalıyor:

  1. İslam olan bir ülkeye göçebilirler,
  2. Bunu yapmıyorlarsa bulundukları ülkenin şartlarına uymaları gerekir.

Daha açık bir söyleyişle, yukarıdaki açıklamanın kendileri için ikna edici gelmemesi, „başörtüsü“ takmayı ya da taktırmayı herşeye rağmen inancının temel ilkelerinden biri olarak görüyorsa, bulunduğu ülke de bunu yasaları ya da gelenekleri sebebiyle hoş karşılamıyorsa, kişi yukarıdaki iki seçimden birini yapmak zorunda.

Bu yazdıklarımı lütfen annene ve babana oku! Bir daha düşünmelerini rica et! Allah’ın hakkında en hayırlısını vermesini diliyorum.
Allah’a emanet ol!

Dr. Maksut Sarı


[1] Muhkem: sağlam, kuvvetli
[2] Müteşâbih: Dış görünüş anlamı ile değil de başka bir maksat için misal diye söylenir
[3] Tevil: bilinen anlamından başka bir anlamla yorumlama
[4] Gafûr: sürekli bir biçimde günahları affeden
[5] Rahîm: Rahmet ve merhameti sınırsız olan. Kendisine inanan-inanmayan herkese rahmet ve merhametinin tüm nimetlerini ayrım yapmadan sunan.
[6] Henning, Max: Der Koran, Das Heilige Buch des Islam, Überarbeitet von Murad Wilfried Hofmann, İstanbul 52007, s. 238
[7] Bobzin, Hartmut: Der Koran, Aus dem Arabischen neu Übertragen von Hartmut Bobzin unter Mitarbeit von Katharina Bobzin,  ISNB: 978-3-406-58044-4, s. 307
[8]  Köşeli parantez […] içine alınan bu kısım öğrenciye gönderilen E-Posta’da yer almamaktadır.
[9] Bunun böyle olduğu yine Nûr Suresi’nin 60. ayetinde bir kez daha görülüyor:

  „Artık nikâh arzuları kalmamış, hayızdan ve evlattan kesilen kadınların süslerini göstermek için ortada dolaşmamaları şartıyla örtülerini bırakmalarında kendileri için bir günah yoktur. Ama sakınmak için titiz davranmaları onlar için daha hayırlıdır. Allah herşeyi işitir, herşeyi bilir.“

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder