FİRAVUN AKHENETON’UN, FATİH SULTAN MEHMET’İN VE ATATÜRK’ÜN ORTAK OLDUKLARI BİR NOKTA
(Ayrıntılarını
bilimsel metot ve amaçla yazılmış tarihi eserlerden okuyabileceğiniz başlıktaki
üç tarihi şahsiyet hakkında kısaca bir bilgi verdikten sonra, ortak noktalarının
ne olduğunu bulmayı okura bırakıyorum.)
Akheneton ya da diğer adıyla IV. Amenhoten Milattan Önce
1353-1336 ya da 1352-1334 yılları arasında hüküm süren bir Mısır Firavunuydu.
Eski inanca göre Mısırlıların insan vücutlu hayvan başlı bir çok tanrıları
vardı. Akheneton bütün bu tanrıları kaldırarak yalnız Tanrı Aton’a tapılmasını
uygulayarak tek tanrıcı bir inanca yöneldi. Rahip sınıfını feshetti,
tapınakları kapattı. Daha sonra rahipler tarafından düzenlenen bir suikastla
öldürüldü. Yerine on yaşındaki oğlu Tutankhamon getirildi ve böylece rahipler tek
tanrı inancını kaldırarak yeniden güçlü bir duruma geldiler.
Fatih Sultan Mehmet, Milattan Sonra 1451-1481 yılları arasında Osmanlı padişahı
idi. İstanbul’un fethinden sonra iki önemli şey yapmıştır: 1. Devşirme sınıfını
öne çekerek ve devlet adamlarını hep
devşirmelerden yaparak ,1444-1446 yılları arasındaki kısa hükümdarlığı
sırasında kendini hükümdarlıktan indirerek tekrar babasını hükümdarlığa getiren
ve daha önceki padişahların da sürekli devlet idaresinde işine karışan Türkmen
asil sınıfını zayıflatıp ortadan kaldırmıştır. 2. Asillerle birlikte devlet
içinde devlet durumuna gelen İslami tarikatların vakıflarını devletleştirerek
tarikatları mali açıdan zayıflatmıştır. Bu tarikatların içinde en güçlü olan
Halveti dervişleri Fatih’in oğlu Bayezid’e hükümdar olması halinde vakıfları
tekrardan geri alma sözünü aldıktan sonra Fatih’i zehirledikleri şayiası
yaygındır. Gerçekten de Bayezit padişah olduktan sonra vakıfları tekrardan mal
varlıklarını teslim ederek serbest bırakmıştır. O gün bugün Bayezid, Bayezid-i
Veli olarak anarlar ve ‘’EVLİYA’’ olarak tarikatlar ve dinciler tarafından
lanse edilir.
Mustafa Kemal Atatürk, 1923-1938 yılları arasında
Cumhurbaşkanlığı sırasında ülkeyi Batı boyunduruğundan kurtarmak ve onlarla her
açıdan eşit boy hizasında bir devlet haline getirmek için Atatürk Devrimleri adı
altında tanıdığımız bir çok yenilik yapmıştır. Bunlar içinde en önemlilerinden
biri Anayasanın
136. Maddesinde "Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri
Başkanlığı, laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasî
görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışmayı ve bütünleşmeyi
amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir"
anlamını bulan Diyanet İşleri
Başkanlığı’nın kurulmasıdır. Amaçlanan devlet işleriyle din işlerinin
birbirinden ayrılması, dinin politikaya araç edilmemesidir. Diyanet
Başkanlığı’nın fetvaları bağlayıcı değil rehber niteliğindedir.
1945’li yıllardan itibaren gittikçe hızla artan bir şekilde Türkiye’de yaşananları göz önüne
aldığımızda bu üç tarihi şahsiyetin ortak yönü ve kimlerin hedefi haline
geldiği ne kadar açık değil mi?
Maksut
SARI
20.01.2017