28 Şubat 2012 Salı

Klasik Müzik, Felsefe ve Din

Klasik Müzik, Felsefe ve Din

 ''Klasik muzik, felsefe ve din'' ilk bakışta birbiriyle ilişkisi yok gibi gözüküyor, ama bence üçünün de ortak bir noktası var, o da üçünün de zor anlaşılır ve zor anlatılır olması.

Öğretmen okulunda müzik öğretmenimiz Mehmet Metin Bey, bize bazen Mozart’ın, Bethoven’in falan klasik müzikleri olan plakları çalar, dinlememizi isterdi. Can sıkıntısıyla dinler veya dinlermiş gibi yapardık. Kısacası klasik batı müziği bana birbiriyle ilgisi olmayan tonlardan oluşmuş, kulak tırmalayan bir gürültü gibi gelirdi. Bunu dinleyenlerin "Kral Çıplak“ masalındaki halk gibi sırf aydın sayılsınlar diye yapmacık bir şekilde anlarmıs gibi davrandıklarını düşünürdüm...

Yıllar sonra Almanya’da yaşamaya başladım. Öğretmenliğimin yanında bir yandan da Essen Üniversitesi’nde mastere başlamıştım. Üniversite,  yalnız yabancı öğrencilerin çok az bir ücret karşılığında katılabilecekleri bir Berlin gezisi düzenlemişti. Okul tatiline de  denk geldiği için ben de geziye katıldım. Gezide Monika adlı Polonya’lı bir öğrenciyle kafamızda uyuştuğu için, üniversitenin programı dışında kalan zamanda sık sık birlikte bir kafede oturup sohbet ediyorduk. Söz dönüp dolaşıp müziğe  geldi. Monika klasik müzik ve jazz hayranı idi. Bir akşam Monika ile yaşamımda ilk defa bir jazz konserine gittim. Orada solo kemanın sesi bir anda beni kendimden alıp, çocukluğumun, onlu yıllardaki gençliğimin  olduğu yerlere götürdü. Kendimi sanki yaşamım üzerinde gökte uçan ve dalga dalga zamanda yüzen biri gibi hissettim. Çok sevdim ve ileride başka jazz konserlerine gitme kararı verdim. Başka bir gün de yine Monika ile klasik müzik üzerinde konuştuk. Ben klasik müziğin bana gürültü gibi geldigini söyledim. O sırada sinemalarda  Mozart’ın yaşamını konu alan Amadeus adlı bir film oynuyordu. Monika’nın teklifi üzerine o filmi görmek için sinemaya gittik. Filmde Mozart’ın ölüm ve defnedilme bölümü acıklı bir şekilde sahnelenmişti; hava koyu gri ve yağmurluydu. Arka planda Mozart’ın Requiem’i çalıyordu. İlk defa o müzik bana gürültü gibi gelmedi, içimde birşeylerin kaynadığını hissettim. Gezi bitip geri evimize döndüğümde „Bu klasik müzikte birşeyler olmalı ki, kültür düzeyi yüksek insanlar bundan zevk alıyorlar. Herhalde herkes rol yapmıyor“ diye düşündüm ve en kısa zamanda kullanılmış bir pikap aldım. İlk aldığım plak da Mozart’ın Requiem’iydi. Daha sonra Monika’nın tavsiye ettiği  Mozart’ın Eine kleine Nachtmusik’ini. Entführung aus dem Serail’ini ve Türkenmarsch’ını Bach‘, Toccata’sı aldım. Daha sonraları da Viyana’ya her gidişimde mutlaka bir operaya ya da baleye gider oldum. O başlarda gürültü saydığım müziğin ne kadar ince, güzel ve ruhu doyurucu olduğunu anlama mutluluğuna eriştim. Zamanla da ister halk, ister klasik müziği olsun sözlü ya da enstrümantal tüm dünya ülkelerinin müziklerini son derece zevk alarak dinler oldum.

Felsefeyi de deli saçması şeklinde görüyordum önceleri, tıpkı klasik batı müziğini gürültü olarak gördüğüm gibi. Ona da basamaklarla çıkmak varmış. Ama o basamaklar o kadar dik ve dar ki… Felsefe ve klasik müziğin beni zamanla  yavaş yavaş herşeye önyargı ile yaklaşmaktan uzaklaştırmaya başladığını fark ettim. Dinleri incelemeye başladığımda eskiden aralarındaki farklılıklarını görürken, zamanla benzerliklerinin ayırdımında olmaya başladım, özellikle de Yahudilik‘in, Hırıstiyanlık’ın ve İslam’ın… Bu benzerliklerin ne olduğunu anlatmaya başladığımda gördüm ki, anlatmaya çalıştıklarım anlaşılmıyor, tıpkı benim klasik müziği gürültü, felsefeyi deli saçması gibi algıladığım gibi insanlar da benim anlattıklarımı öyle algılıyorlar. Budha ormana çekilmiş, Zerdüşt dağlara çekilmiş, Hz. Muhammed Hıra Dağı’ndaki mağrada, Hz. İsa çölde bulmuş huzuru. Sonra hepsi de insanlar arasına dönüp onları aydınlatmaya çalışmışlar. Bence sayıca çok takipçileri olmuş, ama kalite açısından çok ama çok az. İşte bu yüzden onlar gibi bilgi hazinesi olmayan ben, sessiz dostlarım olan kitaplarda bulmaya çalışıyorum huzuru; sessizler, ben isteyince öğretiyorlar ve hep sabırla beni bekliyorlar insanlar arasına dönmeye de niyetim yok.

Maksut SARI, 28.02.2012  03:04

20 Şubat 2012 Pazartesi

"Abdestsiz Kur'an okunur mu?"

"Abdestsiz Kur'an okunur mu?" 

   Çalıştığım okulların birinde bir öğrenci benim  yine eski bir öğrencimin FACEBOOK’ta başörtüsü ile ilgili koyduğu resimlere tepki olarak yazdığım “BAŞÖRTÜSÜ” (http://dr-sari.blogspot.com/2010/11/basortusu.html?spref=fb)  ve “Başörtüsünün Kur’an’da ve İncil’de Yeri” (http://dr-sari.blogspot.com/2010/11/basortusunun-kuranda-ve-incilde-yeri.html)  adlı yazıma verdiği cevabi bir yazıda  yıllarca önce “Kur’an abdessiz de okunabilir” sözüme aklını takmış ve şunları yazmış:

X:  “maksut sari , sen bence burda batiyorsun . cünki birzamanlar sen diilmiydin bazi ögrencilerine kurani kerimin abdestsiz eline alinabilecegini . ve ben bunu o insanlarla cok anlatmaya calistim taki bir saglam din adamina sormalarini istedim . ve diger bir gün gelip benden özür dilediler . dedilerki hocada abdestdiz kuran alamassiniz elinize dediler. bence böyle konulara siz yani sizin gibi mealleri istedigi gibi cevirip insanlara yanlis sunanlar hic girmesin . kusura bakmayin ama bunu size söylemek zorundayim .

 Maksut Sarı: “Merhaba X! Gecmiste ögrencim olarak, simdi de senden yas bakimindan senden daha ileri oldugum halde bana nasil hitap edilecegini bile bilmemen beni üzdü. Hz. Ali'nin "Bana bir kelime ögretenin 40 yil kölesi olurum" dedigini her halde duymussundur. Kur'an'a dayanarak "Kur'an'ın abdestsiz ele alınamayacagın"ı ispat etmen icin sana firsat veriyorum. Bunun icin o "saglam" dedigin din adamlarini da yardima çağırabilirsin. Eğer iddiani ispat edemezsen ve de bu konuda özür dilemezsen, sana hakkımı helal etmem bunu da bilesin. (‘‘Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme, çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacak’’ İsra Suresi (17., gelişine göre 50. sure)”

X: “merhaba maksut hoca . hitap konusunda size biraz yanlis yapmis olabilirim . fakat diger yazdiklarimdan dolayi hic ama hic pisman diilim . cünki bana din hocalarim ne dediyse ben onu söylüyorum . ispat etme ihtiyacida duymuyorum . siz kendiniz gidip saglam bi din adamina sorarsaniz sizede ayni seyi söyleyecektir . yukardaki ayet sizin icinde gecerli. 1 satir ayetin icinde ne kadar gizlilik var sizde bunu duymussunuzdur . bunu cözmekde gercekten bu isi yapnalarin harci diye düsünüyorum . bu konuda hakknizi helal etmesenizde üzülmicem. bu konu hakkinda fazlada bisey yazmicam .hosca kalin .

Maksut Sarı: X, ben,  ...’ın buraya koyduğu bir resim hakkında düşüncemi belirttim. Sen de geçmişten yola çıkarak hiç de hoş olmayan bir üslupla bir tartışma başlattın. Sonra da sanki haklıymışsın intıbaını uyandıracak bir şekilde tartışmayı kesiyorsun. Bu durumda yine Kur’an’ın gölgesine sığınıyorum:
1. „din hocaları“nın dediklerine güvendiğini söylüyorsun. Her sakallı “dede” olmadığı gibi her din hocası geçinen de iddiasının eri olmayabilir. Sen yine de buna uyarsan…

Onlara, "Allah'ın indirdiğine uyun" dendiğinde: "Hayır! Biz,atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız." derler. Peki, ataları bir şeye akılerdiremiyor, doğruya ve güzele ulaşamıyor idiyseler!“ BAKARA 170.“

2. Müslümanın ilk ve tek kılavuzu Kur’an’dır. „Gözünüzü açıp kendinize gelin! Arı-duru din yalnız ve yalnızAllah'ındır! O'ndan başkasını veliler edinerek, "biz onlara, bizi Allah'a yaklaştırmaları dışında bir şey için kulluk etmiyoruz." diyenlere gelince, hiç kuşkusuz Allah onlar arasında, tartışıp durdukları konuyla ilgili hükmü verecektir. Şu bir gerçek ki, Allah, yalancı ve nankör kişiyi iyiye ve güzele
kılavuzlamaz. ZÜMER 3

3. Kur’an’ı okurken bilgin ve tecrüben yetmediği zaman anlamını bilenlere sorarsın, zira:

„ […] De ki: "Hiç bilenlerle bilmeyenler eşit olur mu? Ancak gönül ve akıl sahipleri düşünüp ibret alır."  ZÜMER 9.

Tüm bu açıklamalarıma rağmen geçmişten gelen bir sorunun varsa ki, Türkçemizde ona „kuyruk acısı“ derler, bunun acısı çıkarmaya uğraşıyorsan bunun yeri burası değil hele hele DİNİ sorunları alet etmek hiç olmamalı. Benimle bu hususta açık açık konuşabilirsin. Allah’a emanet olasın.

X: benim sizinle gecmiste bir sorunum olamaz cünki ben sizin ögrenciniz diil ...’nın ögrencisiydim . kuyruk acisi sorunu burda hallolmus oluyor sanirim .her sakalli dedemidir konusuna gelince yanlis bilgi veriyorsunuz insanlara bu sizin alaniniz diil birakin bu konuyla gercekten ilgilenen insanlar konussun . Cevap:
Evet, abdestsiz Kur’an-ı Kerim okunur. Hatta bir insan cünüp olduğu zaman ve bir kadın ay halinde iken de Kur’andan bazı ayetleri okuyabilir. Ancak bunun üç şartı vardır:
1. Okuduğu ayetler dua ve zikir ayetleri olmalıdır.
2. Ezber okumalıdır.
3. Kur’an-ı Kerimi eline alarak okumamalıdır.
Bu üç şarta uygun olarak ezberindeki “Besmele, Fatiha, ihlâs ve muavvizzateyn ve dua ayetlerini” dua ve zikir niyeti ile okuyabilir.

Bunun sebebi yüce Allah'ın “O’na temiz olanlardan başkası dokunamaz” (Vakıa, 56:79) ayetidir. Temiz olmaktan maksat ise peygamberimizin (sav) bize öğrettiği gibi önce kalbi küfürden temizlemek, sonra da bedenimizi maddi ve manevi kirlerden temizlemek, yani abdest almaktır. Allah’ın kelamı olan Kur’an-ı Kerimi eline alan bir mü’min Allah’ı görmediği için Allah’a olan saygısını ve sevgisini Allah'ın her zaman kendisini gördüğünü düşünerek ve inanarak Kur’an’a saygı ile gösterir. Kur’âna saygısını da Kur’an-ı Kerimi abdestli ve edepli bir surette ele alarak ve belinden aşağı tutmayarak, okurken karşısında diz çökerek ve kıbleye dönüp okuyarak gösterir. Bu edepli hali ne derece mükemmel ise imanı o derece kâmildir. Bu hali ile de Allah’a daha sevgilidir. Allah elbette kendi kelâmına saygı ve edeple yaklaşanı, saygısız ve edepsiz davranana tercih eder. Yoksa haksızlık olmaz mı?
kuran abdestsiz ele alinir konusunu böylece kapatalim isterseniz . hosca kalin .”

“umarim amacim sizi kirmak diil bazi seyleri bilmediginizden dolayi veya anlamak istediginiz gibi anladiginizdan dolayi bu konuya aciklik getirmek isteyisimdir. kuyruk acisi felan bunlara benim ihtiyacim yok . hem olsa bunlari size dobra dobra söyleyebilecek cüretimde var . hosca kalin !”


Maksut Sarı: “X, sen bu konunun benim alanım olmadığını söylüyorsun. Kur’an’ın söyledikleri  “Ben Müslüman’ım” diyen herkesin alanına girer. İslam hiç kimsenin tekelinde degildir.  Kur’an Kamer Suresi’nde (17., 2., 32., 40. Ayetler) „Andolsun ki, biz Kur’an’ı öğüt ve ibret için kolaylaştırdık. Fakat düşünen mi var?“ diye defalarca serzenişte bulunuyor. Demek ki, esas olan  her Müslüman’ın görevi Kur’an’ı öğüt ve ibret için okuyup anlaması gerek. Aynı Kur’an şunu da söylüyor: „[…] Kulları içinde Allah'tan ancak bilginler ürperir. Allah Aziz'dir, Gafur'dur. (FÂTIR S. 28. Ayet)

Kaynak bile vermeden, kendi eserinmiş gibi  internetten (http://www.fikirbahcesi.org/soru-cevap/abdestsiz-kuran-okunur-mu.html) doğrudan doğruya kopyalayarak buraya aldığın yazıyı biraz daha araştırsaydın onlarca kişinin aynı yazıyı motamot kopyalayarak „hocalık“ tasladıklarını görürdün. Bak buraya ben de tersi fikirde olanların yazılarından birkaçının linklerini koyacağım, ama bu bilimsel olmaz, bilim adamına yakışmaz:
http://haber.gazetevatan.com/0/24155/4/Haber
http://www.kurannesli.info/bilgibankasi/yazi.asp?id=1146
http://www.yolgosterici.com/A93.htm

   Sana bilim adamının nasıl çalıştığını göstermek için örnek olsun diye  iki kaynaktan nasıl alıntı yapıldığını göstereyim:

1.    Kur’an’a abdestsiz dokunulmaz diyenler, bu iddialarını Vakıa S.  79. ayete dayandırlar (لَّا يَمَسُّهُ إِلَّا الْمُطَهَّرُونَ ). Prof. Kutub  bu ayetin geliş nedenini açıkladıktan sonra şöyle söylüyor: „Müşrikler Kur’an’ı şeytanların indirdiğini sanıyorlardı. Burada bu iddia reddedilmektedir. Çünkü şeytan Allah’ın katında hissedilen bu kitaba el süremez. Onu ancak arınmış melekler indirirler. Ona arınmış olanlardan başkası el süremez“ ayetinin en açık ve uygun tefsiri budur. Burada (لَّا) edatı  nefy içindir. Nehy için değildir. Nihayet Kur’an yeryüzünde temiz ve pis, mü’min ve kafir herkes elleyebilir. Bu durumda nefy edatı tahakkuk etmez. Ancak mânayı şeytanların indirmesine bağlamakla nefiy edatı gerçekleşmiş olur. Gökte saklı bulunan bu kitabı ancak arınmış olan melekler eller demekle şeytanların indirmesi iddiası nefyedilmiş olur“  (bak: Kutub Prof., Seyyid: Fîzılâl-il Kur’an. Tercüme edenler: M. Emin SARAÇ: El-Ezher Üniversitesi Şeria Fakultesi Mezunu, İ. Hakkı ŞENGÜLER: El-Ezher Üniversitesi Mezunu, Malatya Eski Milletvekili, Bekir KARLIĞA: Yüksek İslam Enstitüsü Mezunu; Üsküdar Eski  Merkez Vaizi, Hikmet Yayınları 2. Baskı, Cilt 14, s. 264.)

2.    Aynı ayetle ilgili olarak Prof. Yaşar Nuri Öztürk geniş bir açıklama yaptıktan sonra şunları söylemekte: „Putperest Araplar, Kur’an’ı cin ve şeytanların Hz. Muhammed’e getirdiğini iddia etmişlerdir. Bu ayet, önceki ve sonraki ayetler bu iddiayı reddetmek için nâzil olmuştur.  „Bu Kur’an şereflidir, saklı bir kitaptadır, ona ancak paklanmış melekler dokunabilir, âlemlerin Rabbinden gelmedir“ sözlerinin gayesini, manasını anlayamayanlar sadece cımbızla (arındırılmış-mutaharrun) kelimesini çıkarıp ona abdest alma (vudu) mânasın veren sığ görüşlü kimselerdir. Sonra „saklı bir kitap olan Kur‘an’ın elimizdeki mevcut olan, hiç kimseden saklı ve gizli olmayan Kur’an olarak anlaşılması tamamen saçmadır.; ayetin sözlük anlamına bile zıddır. Elimizdeki Kur’an değildir. Buna kafir de putperst de tutmaktadır ve kafirin Müslüman olması için, tutmak, okumak ve anlamak imkânı Kur’an tarafından kendisine verilmiş iken, Müslüman’a bile tutmasının haram yapılması akıl almaz yanlışlardandır.“ (bak: Öztürk, Yaşar Nuri: Kur’an’daki İslam. Yeni Boyut Yayınevi, İstanbul 1998, 31. Baskı, s. 161-163.)

  Abdest kelimesi Kur’an’da Maide Suresi 6. Ayette bir kez geçer o da namaz kılmanın şartlarından biridir: „Size ey iman etmiş olanlar! Namaz kılacağınız zaman yüzünüzü, ellerinizi ve dirseklere kadar kollarınızı yaıkayın ve [ıslak] ellerinizi basşınızın üzerine hafifçe sürün ve bileklerinize kadar ayaklarınızı [yıkayın]. Eğer boy abdesti gerektiren bir halde iseniz kendinizi temizleyin''. […] (bak: Esed. Muhammed: Kur’an Mesajı, meal-tefsir.İşaret Yayınları,İstanbul 2009. 7. Baskı, s. 252). Bunun dışında abdest alınması gereken başka bir durumu tüm Kur’an’da ikinci kez bulamazsın. Bundan başka yine namazın şartlarından biri diğeri de gusl/boy abdestidir. Boy abdesti de yine Kur’an’da yalnız iki kez geçer:  Nisa S. 43. ve Maide S. 6. ayet.

   Tüm bunları söyledikten sonra yazımı ve tartışmayı Mevlana’ın şu sözleriyle bitiriyorum: „3009. Sual de bilgiden doğar cevap da… Nitekim diken de toprakla sudan biter, gül de!“, „ 3010. Hem sapıklık bilgiden olur, hem de doğru yolu buluş… Nitekim acı da rutubetten hâsıl olur, tatlı da!“ (Mevlana: Mesnevi , Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, Şark İslâm Klasikleri, İstanbul 1995, IV. Cilt, s. 241). 

Allah’tan bizi  bilgiden doğru yolu bulanlardan eylemesi niyaz ederim. 
Allah’a emanet olasın. 


Maksut SARI, 20.02.2012