Kur’an İslâmı nedir?
Düz ovada bir insan ileriye
baktığında yer ile gökyüzünü birleşmiş gibi görür. Buna ufuk denir. İnsan ufka
doğru yürüdükçe ufuk genişler, daha ilerilere gider.
Kur’an’ı ilk okuduğumda İslâmiyet’le
ilgili daha önce bildiğim bazı şeyleri tespit ettim yalnızca. Tekrar tekrar
okuduğumda zamanla ufkumun genişlediğinin farkına vardım; Kur’an
içinde birbiriyle ilişkili fakat dağınık duran ayetler ipler halinde uzandı ve zihnimde birbiriyle düğümlendi adeta.
İnsan ağaçlara tek tek bakınca içinde olduğu ormanı göremez; ben de başlarda öyle oldum. Balona binen bir insanın balonun her bir metre yükselişinde görüş alanı genişler, yükseldikçe altta kalan şeylerin detayları kaybolur. Kur’an’ı defalarca okurken çeşitli müfessirlerin ayetleri nasıl yorumladıklarını da
inceledim. Bunları yaparken ormanda ağaçları tek tek inceleyen insan gibiydim. Zamanla Kur’an’ın övdüğü akıl
benim de balonum olunca Kur’an’ı bir bütün olarak algılama mutluluğuna eriştim.
Kur’an Allah’ın insana açıklamadığı bir amacıyla insanı halifesi olarak yarattığını söylüyor. Kur'an Allah'ın amacı doğrultusunda da insanların neleri yapıp neleri yapmaması gerektiğini, neyi helâl neyi haram ettiğini bazen nedenlerini açıklayarak bazen de hiçbir açıklama yapmaksızın tebliğ için ilk insandan başlayarak peygamberler gönderdiğini söylüyor. İnsanlar için seçtiği dinin de “Allah’a teslimiyet” anlamına gelen İslâm olduğunu belirtiyor. Kur’an insanlara İslâmiyetin en son peygamber olan Hz. Muhammed’le birlikte sona erdiğini bildiriyor. Kur’an, ilk insandan başlayarak Kur’an’da adı geçen veya geçmeyen tüm peygamberlerin tebliğ ettikleri tek dini insanların zamanla sulandırıp fırkalara, birbirine karşı gruplara böldüğünü, başka mecralara çektiğini, başka adlar verdiğini söylüyor. Şu sırada dünyada birbirine en yakın olarak görünen Musevilik’i, Hıristiyanlık’ı ve Hz. Muhammet’ten sonra yalnız onun ümmeti için söylenen İslâm, aslında ilk insandan bu yana tek Tanrılı olan dinin adıdır. Kur’an’a göre Musevilik, İsevilik ve Muhammedi’lik yoktur.
Kimin İslâm dinine ait olduğuna gelince Kur’an Bakara Suresi 62. ayetinde[1]
adları ne olursa olsun Allah’a ve ahiret gününe inanan, hayır ve barışa
yönelik işler yapan kimseleri İslâm dininin üyeleri olarak görüyor. Mâide
Suresi 3. ayette[2]
Allah, insanlara seçtiği din olan İslâm’ın artık en üstün olgunluğa erdiğini
bildiriyor. İşte bu ormanı bulmak, ormanı görmektir. Orman bulunduktan sonra
onu meydana getiren ağaçlar teker teker incelenerek cinsleri, hangisinin hangi
iş için elverişli olduğuna bakılabilinir. Kur’an’ın ayetleri de böyledir.
Hepsinin birleşmesi Kur’an’ı meydana getirir, ama hangisinin ne anlama geldiği,
ne demek istediği anlaşılmaya başlar; mesela namaz insanları kötülükten alıkor,
[3]
beyni uyuşturucular ve kumar insanların arasına düşmanlık ve nefret sokarak
barış içinde yaşamaya engel olur.[4]
Hayır olarak ihtiyaç sahiplerine yardımda bulunmak sosyal adaletin sağlanmasına
aracı olur. İnsanlar arasında güveni ve mutluluğu sağlayan, güçlünün zayıfı
ezmesini önleyen ve barışı sağlayan adalettir. Kur’an en yakını aleyhinde bile
olsa insanın adaletten ayrılmamasını emreder[5]...
Orman içinde ağaç kesilmeye başlanırsa başta orman yok olmaz, ama kesilen
ağaçların sayısı arttıkça orman zayıflar, zamanla da
yok olup gider. Tek tanrılı din olan İslâm, insanlık tarihinde kaybolmuş ya da şekil değiştirmiştir. Orta Doğu'da da Hz. Musa’dan sonra zamanla Tevrat ayetleri
insanlar tarafından ağaçların kesilip ormanın seyrelmesi gibi seyreltildiği için, Hz. İsa gelip görevini tamamlamış olan ayetleri Allah’ın emriyle
kaldırıp yerine yenilerini getirdi.[6] Zamanla
onun ümmetleri de Hz. Musa'nın ümmetleri gibi İslâm’ı zayıflattılar. Bu kez
Hz. Muhammed Allah’ın vahyettıği Kur’an ayetlerini tebliğ etti. Hz.
Muhammed’in vefaatından bu yana İslâm adı yalnız Hz. Muhammed’in ümmeti için
kullanılır oldu. Ne yazık ki, o günden bu güne de Kur’an’daki ayetler ormanın ağaçlarının
günden güne kesilip ormanda çürümeye bırakıldığı gibi, Kur’an’ın iki kapağı
içine hapsedildi, ormana girmek isteyenlerin engellenmesi gibi Kur’an’la insan
arasına maniler konuldu.[7]
Kur'an'ı okuma, kurallar çıkarma tekelini ele geçirenler, ormana girme yetkisi olan teorisyen ziraat mühendislerinin ağaçları tek tek tek inceleyip hangisinin ne işe
yarayacağı, ya da yaramayacağı tartışmalarıyla vakit geçirmesi gibi, kendi şahsi ya da hocalarının görüş açılarından bakarak yalnızca fili tuttuğu yere göre tarif edenlere[8] dönüşerek Kur’an’ı ve İslâm’ı tarif ettiler.
Kur’an’ın önem verdiği akla çelme atan iki grup sekiz asırdır Kur’an’ı ve
aklı dışlayarak İslâm’ı yerlerde süründürmektedir: Bunlardan biri Kur’an’ın
içinden olmayan manalar çıkararak İslâm’ı bir mitolojiler ve kerametler dinine
dönüştüren tasavvufçu tarikatlar, diğeri de İslâm’a fıkıh yorumlarıyla dar bir
zırh giyindirerek hareket edemiyecek hale getiren kelamcılar.
Ormanı görmenin zamanı gelmedi mi hâlâ?
Maksut Sarı
Gladbeck, 23.12.2012
[1] BAKARA 62. “Şu bir gerçek ki, iman
edenlerden, Yahudilerden, Hıristiyanlardan, Sabiılerden Allah'a ve ahiret gününe inanıp barışa
ve hayra yönelik iş yapanların, Rableri katında kendilerine has ödülleri
olacaktır. Korku yoktur onlar için, tasalanmayacaklardır onlar.”
[2] MAİDE 3. “[…] Bugün sizin için dininizi
kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam’ı seçtim. […].”
[3] ANKEBUT 45. “Kitap’tan sana
vahyedileni oku. Namaz da kıl. Çünkü namaz , çirkinliklerden
ve kötülüklerden alıkoyar. Elbette ki Allah’ın Zikri/Kur’an’ı daha büyüktür.
Allah, neler yaptığınızı biliyor.”
TÂHÂ
14."Hiç kuşkulanma ki ben Allah'ım. İlah
yoktur benden başka. O halde bana kulluk/ibadet et ve namazını,
beni hatırlayıp anmak için yerine getir."
[4] MAİDE 90. “Ey iman edenler! Uyuşturucu, kumar, tapılmak içim dikilen taşlar, fal okları
şeytan işi birer pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz.”
MAİDE 91. “Şeytan; uyuşturucu ve kumara sokularak aranıza düşmanlık ve
nefret yerleştirip sizi Allah’ı anmaktan namazdan geri çevirmek ister.
Artık son veriyorsunuz değil mi?”
[5] NİSA 135. “Ey
iman edenler! Öz benliğiniz, anne-babanız,
yakınlarınız aleyhine de olsa, zengin veya fakir de olsalar, adaleti dimdik
ayakta tutarak Allah için tanıklık edenler olun! Allah, ikisine de
sizden daha yakındır. O halde nefsinizin arzusuna uyarak adaletten sapmayın.
Eğer dilinizi eğip büker yahut çekimser kalırsanız, Allah yapmakta
olduklarınızdan haberdardır.”
[6] ALİ İMRAN 50. “Tevrat’tan önümde bulunanı
doğrulayıcıyım. Size haram kılınmış olanın bir
kısmını size helâl yapacağım.Rabbinizden bir mucize getirdimsize. Artık
Allah’tan korkun ve bana itaat edin.”
[7] “Dort Mezhebin Fıkıh Kitabı”nda namaz abdestini bozan
herhangi bir sebeple (küçük hades) abdestsiz durumuna düşen birinin Kur’an’ı
değil okumak ele bile alamayacağı yazılı:
MALİKÎLER: Küçük hades Mushafa (Kur’an) veya bir kısmına bir âyet olsa
dahi, arabî hattı ile yazıldığı zaman el sürmekten men eder. Kufî yazısı da bu
kabildendir. El sürmek ister bizzât ister bir perde veya ağaç ile olsun
aynıdır.
HANBELÎLER: Küçük hadesin, mükellef bir kimseyi, ister tamâmı ister bir
kısmı olasun, bir âyet olsa dahi, Mushafa el sürmekten men ettiğini söyler.
Onlara pak olan bir perde veya ağaç ile Mushafa el sürmek yahut bizzat Mushafın
taşınması maksûd (amaç) olsa bile, onu bir torba ile veya biz bez parçası veya
birtakım eşya içerisinde taşıması câiz olur. [...] Ezberlemek veya öğrenmek
maksadı ile de olsa, çocuk abdestsiz ol duğu müddetçe, çocuğun velîsi için,
çocuğuna, Mushafa veya onun Kur’an yazılı olan yazı tahtasına elini sürmeyi
için imkân vermesi câiz olmaz.”
ŞAFİÎLER: Küçük hades ile hadesli
olan [...] Yine Mushaf torbası ile asılı olduğu müddetçe torbasına el sürmek de
harâm olur. Yine böylece, râcih kavil üzere, yazı tahtası gibi kendisine ders için
Kur’an yazılan şeye de el sürmek harâm olur. [...] Temiz bir ağaçla Mushafın
yaprağını çevirmek câiz olur.”
HANEFÎLER: Küçük hades, Kur’an’a el sürmeyi ve onu tamamen veya kısmen, bir
ayet dahi olsa, ister Arabî ister Fârisî ile isterse bunlardan başka
lügatlardan biriyle olsun, yazmaktan men eder. Ancak onun denize düşmesi veya
yakılmasından korkulması gibi zarûret hâsıl olursa, bu takdirde ona el sürmesi
câiz olur.
(EGE, Hasan [Tercüme eden: Dört Mezhebin Fıkıh Kitabı, Bahar Yayınevi, 1.
Cilt, s. 94-96, dipnot 134.)
Görüldüğü gibi Mezhepler Kur’an’a ters düşme pahasına bile Kur’an ile insan
arasına sınır koymaktan çekinmemekte, Kur’an’a abdestsiz el değmesini bile
haram kılmaktadırlar. Oysa Kur’an Kamer Suresinde “Andolsun ki, biz Kur’an’ı öğüt ve ibret için
kolaylaştırdık. Fakat düşünen mi var?” (17, 22, 32 ve 40. ayetler)
diye serzenişte bulunuyor, okunup anlaşılmasını istiyor.
Kur’an, “Ey iman sahipleri! Allah’ın size helal kıldığı şeylerin
temiz ve güzel olanlarını haramlaştırmayın; azıp sınırı aşmayın; Allah azıp
sınırı aşanları sevmez.” (MAİDE 87) dediği halde her ne hikmetse bu hak
olduğuna inanılan mezhepler Kur’an’a inat Kur’an’ı ele bile almayı haram
ediyorlar. Putları deviren bir dinin Kitabını putlaştırmak olmaz mı bu?
[8] "Hintliler,karanlık bir ahıra bir fil getirip halka gösternek
istediler. Hayvanı görmek için o kapkaranlık yere bir hayli adam toplandı. Fakat
ahır o kadar karanlıktı ki gözle görmenin imkanı yoktu. O göz gözü görmeyecek
kadar karanlık olan yerde, ellerini file sürmeye başladılar. Birisi, eline
filin hortumunu geçirdi, ‘Fil bir boruya benzer.’ dedi. Başka birinin eline, filin
kulağı geçti, ‘Fil bir yelpazeye benziyor.’ dedi. Bir başkasının eline ,filin
ayağı geçmişti. Dedi ki: ‘Fil bir direğe benzer.’ Bir başkası da filin sırtını
ellemişti.’Fil bir taht gibidir.’ dedi. Herkes neresini elledi, nasıl
sandıysa,filli ona göre anlatmaya başladı. Onların sözleri, görüşleri yüzünden
birbirine aykırı oldu: Birisi dal dedi,öbürü elif........." (MEVLANA: Mesnevi)