31 Ekim 2011 Pazartesi

1100 YIL ÖTEDEN ETKİLER


1100 YIL ÖTEDEN ETKİLER
Hayyam’a takıldım bu akşam; bir rubaide yüzlerce kitabın açıklamaya uğraştığını serivermiş gözlerimizin önüne:
Dedim: artık bilgiden yana eksiğim yok;
Şu dünyanın sırrına ermişim az çok.
Derken aklım geldi başıma, bir de baktım:
Ömrüm gelip geçmiş hiç bir şey bildiğim yok.

                Demek ki, ne kadar çok şey bildiğimizi sandığımız an, bir de bakıyoruz ki, bildiğimiz devede kulak değil, deryada kum tanesi kadarmış. Devam ediyor Hayyam haleti ruhiyemizi anlatmaya:

Ey kör! Bu yer, bu gök, bu yıldızlar boştur boş!
Bırak onu bunu da gönlünü hoş tut hoş!
Şu durmadan kurulup dağılan evrende
Bir nefestir alacağın o da boştur boş!

                Sonra bir de dönüp yaptığımız işlere bakıyoruz:

Bir elde kadeh, bir elde Kur’an;
Bir helâldir işimiz, bir haram.
Şu yarım yamalak dünyada
Ne tam kâfiriz ne tam müslüman!

                Hayyam yol göstermiş sonra bize:

Yarım somunun var mı? Bir ufak da evin?
Kimselerin kulu kölesi değil misin?
Kimsenin sırtından geçindiğin de yok ya?
Keyfine bak: en hoş dünyası olan sensin.


Ölümü hatırlamış sonra bize inceden inceden:

Niceleri geldiler, neler istediler;
Sonunda dünyayı bırakıp gittiler;
Sen hiç gitmeyecek gibisin değil mi?
O gidenler de hep senin gibiydiler.

Bakmış, bakmış da yaşama, insanların acımasızlığına, çıkar için insanların birbirine kırdırılmasına, kuvvetlinin zayıfı ezmesine, zayıfın da kendinden zayıfını bulduğu zaman nasıl da kuvvetliyi taklit edip üzerine çullandığına, şöyle demiş:

Ah, Tanrı dünyayı yeniden yarataydı,
Yaratırken beni de yanında tutaydı;
Derdim: Ya benim adımı sil defterinden,
Ya da benim dilediğimce yarat dünyayı

 Bencileyin sonunda ondan da vazgeçmiş:

Elimde olsa dünyayı küçümserdim;
İyisine kötüsüne de yuf çekerdim;
Daha doğrusu bu aşağılık yere
Ne gelirdim, ne yaşardım ne ölürdüm.

Bugünlük bu kadar yeter Hayyam’dan, yoksa gama kasevete boğulmak işten bile değil.

26 Ekim 2011 Çarşamba

UNUTKANLIK


UNUTKANLIK

Ademoğlu ne çabuk unutuyor herşeyi!
Deprem, sel felaketi ya da yakınımızdaki bir ölüm,
Sarsıyor bir an benliğimizi.
Söz veriyoruz yeminlerle:
“Hayat ne kadar kısa, ne kadar yakın sonum,
Artık kalan zamanı insanca geçirebilmek sorunum.”
Aradan bir zaman geçince bu olaydan sonra,
Verilen söz sonbahardaki yaprak gibi,
Önce sararıyor sonra kuruyup
Düşüyor zihnimizden günlük yaşama.
Unutuyoruz herşeyi, yaptığımız planı, verdiğimiz sözleri,
Sanki ölenler başka biz hiç ölmeyecekmişiz gibi.
Bir sonraki uyarıya kadar
Dü şeş atmaya çalışarak  tüketiyoruz kendimizi.

Maksut SARI